
Güzel ahlaklı olmak Rabbimize olan kulluğumuzun derecesinin en önemli göstergesidir.
“Kim güzel niyet ve davranış sahibi olarak kendini Allah’a teslim ederse, rabbinin katında onun mükâfatı vardır. Öylelerine korku yoktur, onlar üzülmeyecekler de.” (2/Bakara Suresi, 112. Ayet)
Yüce Rabbimiz güzel ahlaka çok önem vermiştir ve müminlere güzel ahlaklı olmayı emretmiştir. İslâm dininin özü güzel ahlaktır. Allah’a yaptığımız ibadetlerin ve O’na olan itaatimizin sonucu güzel ahlaklı olmaktır. Dinimiz insanları güzel ahlaklı yetiştirerek bu dünyada ve ahirette insanın saadetini hedefleyen, yüce bir dindir.
Allah, Kur’an-ı Kerim’le bildirdiği kanunlarla insanları eğitip güzel ahlak sahibi yapar ve kulunu yüksek bir aşama olan insan-ı kâmil mertebesinde görmek ister.
Bütün hayatımız boyunca uymamız gereken ahlak kuralları ve İslâm’ın önemli ilkeleri, hükümleri Kur’an-ı Kerim’de mevcuttur. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de o ilkelerle hükümleri en doğru şekilde anlayıp yaşayarak bize örnek olmuştur.
“İçinizden Allah’ın lutfuna ve âhiret gününe umut bağlayanlar, Allah’ı çokça ananlar için hiç şüphe yok ki, Resûlullah’ta güzel bir örneklik vardır.” (33/Ahzâb Suresi, 21. Ayet)
Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) ahlakı İslâm ahlakıdır ve bu konuda zirveyi temsil eder. O’nu en iyi tanıyanlardan biri Hz. Aişe validemizdir ve kendisine “Rasulullahın ahlakı nasıldı?” diye sorulduğunda Hz. Âişe, “O’nun ahlakı Kur’an idi” şeklinde cevap vermiştir.
Peygamberimizin, bir insanın hayatıyla ilgili bütün konularda örnek teşkil eden yaşantısını incelediğimizde, Allah’ın “emrolunduğu gibi dosdoğru ol” emrini yerine getirme gayretiyle yaşadığını görürüz. Bu gayret Peygamberimizin eşsiz ahlakına ve bütün davranışlarına yansımıştır.
Allah biz insanları kâinattaki canlı, cansız bütün varlıklarla ilişkili olarak yaratmıştır. Bizim bu ilişkiler ağındaki tutum ve davranışlarımız, ahlakımızın nasıl olduğunu ortaya koyar.
Bir yandan bizleri yaratan sonsuz kudret sahibi Allah’a kulluk ve ibadetlerimizi yerine getireceğiz, diğer yandan hakkıyla yapmaya çalıştığımız kulluğumuzun bir sonucu olarak ortaya çıkan güzel ahlakımızla, Allah’ın yarattığı varlıklara karşı O’nun emrettiği gibi şefkat ve merhametle hareket ederek adalet ve iyi niyet çerçevesinde doğru davranışlar sergileyeceğiz.
“İbn-i Abbâs (r.anhümâ)’dan; Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: ‘Su buzu erittiği gibi, güzel ahlâk da günâhları eritir (yok eder); sirke balı bozduğu gibi, kötü ahlâk da ameli bozar.’” (Taberanî, el- Mu’cemu’l-Evsat, No: 854, I, 470)
Güzel Ahlakın Temeli
İnsanlarla ilişkilerimizde bencillikten uzak durup maddi ve manevi her konuda fedakârca davranmak, her durumda cömert ve yardımsever olmak, kötü eğilimlerimizden arınarak iyi niyetle yaklaşmak, kâinattaki her şeye karşı sorumluluk bilincinde olmak güzel ahlakın gereklerindendir. Bir insanın gerçek olgunluğa ulaşması bu konulardaki sabrına bağlıdır.
Yoksa namaz kılmak, oruç tutmak gibi ibadetleri yapmak tek başına yeterli değildir ve içinde güzel ahlak barındırmayan her hareket bilinçsizce ve boşa yapılmış demektir. İbadetlerimiz bizi ilişkilerimizde doğru ve ahlaklı olmaya yönlendiriyorsa, işte o zaman kulluğumuz anlam kazanır, imanımız olgunlaşır.
Bir insanı tanımak istiyorsak onun yaşamına, tüm varlıklara karşı tavırlarına bakmamız gerekir. Günlük yaşamında diğer insanlarla olan ilişkisine, ailesine, akrabalarına, arkadaşlarına ve tanımadığı insanlara karşı tutumuna bakarız. İlişkilerinde akıl ve vicdan ön planda mı? İşlerini nasıl yürütüyor? Adaletli mi? Çevresindekilere karşı merhametli ve şefkatli mi? Bu soruların yanıtlarıyla onun değerli bir insan olup olmadığına karar veririz.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir hadis-i şerifte, “Ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim” buyurmuştur.
Öyleyse bu konularda, ‒Allah’a kulluğunda ve güzel ahlakta‒ en olgun mertebeye ulaşmış olan Peygamberimizin hayatını örnek almalıyız. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Allah’a olan kulluğunun kendisini getirdiği olgunluk mertebesinden bahsederken “Rabbim beni ne güzel terbiye etti” diye buyurmuştur.
Allah’a olan kulluğumuz bizi güzel ahlaklı bir insan haline getirmişse ve terbiye etmişse ‒yani olgun iman ve olgun insan mertebesine ulaştırmışsa‒ gerçektir. Böylece ibadetlerimiz de bizi Rabbimize yakınlaştırır.
“Müminlerin iman yönünden en olgunu, ahlâkı en güzel olandır.” (Tirmizî, Radâ, 11.)
Gerçek anlamda Allah’a iman eden insan güzel ahlak elbisesini giymiş demektir. Çünkü kul, Allah’a hakkkıyla iman etmesinin sonucu olarak güzel ahlak kabiliyetine ulaşır.
Güzel ahlak iman ve ibadetlerin sonucudur. Bu manevi kabiliyeti edinenler Rabbin rızasını kazanarak O’nun güvencesi altına girerler, dünyanın ve ahiretin nimetlerine güzel ahlakları sayesinde kavuşurlar.
“Biz güzel davrananlara fazlasıyla vereceğiz.” (2/Bakara Suresi, 58. Ayet)
Allah’a kulluk etmek ve ahlak kurallarına uymak, birbiriyle iç içe olan eylemlerdir. Rabbimize kulluk adına yaptığımız bütün ibadetler, davranışlarımız, güzel ahlak ile tamamlandığında değer kazanır. Yani kulluğumuzun değeri, ahlakımızın güzel olup olmayışıyla ölçülür.
Eğer Rabbimize kulluk görevimizi yerine getiriyorsak, ancak insanlara ve tüm canlılara karşı davranışlarımızda güzel ahlakı esas almıyorsak, ibadetleri bilinçsizce yapıyoruz demektir.
Güzel Ahlakın Olmadığı Yerde İbadet de Olmaz
Güzel ahlak sahibi değilsek, namaz kılmak, oruç tutmak, kurban kesmek, zekât vermek, kısaca yaptığımız hiçbir ibadet bizi Allah’a yakınlaştıramaz. Bunların bize hiçbir faydası olmaz.
İbadette esas olan Rabbimizi razı etmektir. O zaman böyle bir durumda gerçek bir imandan ve salih amellerden söz etmemiz mümkün değildir. Kötü ahlak Rabbimizin razı olmadığı bir durumdur. Sahibini güzel ahlaka ulaştırmayan imanın ve ibadetin Allah katında geçerliliği yoktur. Çünkü zaten ibadetlerin temel amacı, kullara güzel ahlak kabiliyeti kazandırarak Allah’a yaklaştırmak ve O’nun rızasına eriştirmektir.
Rabbimiz şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz ki sen yüce bir ahlak üzeresin.” (68/Kâlem Suresi, 4. Ayet)
Güzel ahlaka bu derece önem veren Rabbimizin rızasını kazanmak için insanlara ve tüm canlılara karşı ne kadar iyi ve güzel davranırsak, Rabbimiz de bizim isteklerimize o ölçüde karşılık verecektir.
İnsanı insan yapan tek gerçek değer, İslâm’ın nuru ile bezenmiş güzel ahlaktır. Bir insan ne kadar güzel ahlaklı ise, Allah katında o derece değerlidir.
Güzel ahlak insanı her türlü kötülükten uzak tutar, dünyada ve ahirette mutluluğa ulaştırır. Allah güzel ahlaklı kulunun her zaman yardımcısı olur ve ona rahmet kapılarını ardına kadar açar. Güzel ahlak sahibi olan insan Allah’ın sevgili kulu olur. O’nun sevgili kulu olmak dünyada ve ahirette ayrıcalıklar elde etmek demektir. Allah güzel ahlaklı insanın kalbini ilmiyle, ruhunu ve bedenini nuruyla donatır.
Güzel ahlak doğruluk ve dürüstlük temeli üzerine kuruludur. Güzel ahlak sahibi olanlar şefkatli, merhametli, sabırlı, adaletli, alçakgönüllü, güler yüzlü, cömert, tanıdığı ve tanımadığı insanlara karşı fedakâr, annesine babasına karşı itaatkârdır. Kardeşlerinin, evlatlarının, akrabalarının, komşularının ihtiyaçlarını karşılamaya çalışırlar. Bütün ilişkilerinde güvenilirdir; herkese sevgiyle, saygıyla yaklaşır, hoşgörülü davranırlar.
İnsanlara maddi ve manevi yardımda bulunmayı ‒büyük bir sorumluluk duygusu içinde‒ kendimize görev edinmek, sürekli iyilikler yapmak, imanımızın olgunlaşması ve güzel ahlakın gerektirdiği iyi özelliklerdir. Müslümanlık yolunda rehberimiz olan Kur’an-ı Kerim’de bizlere tüm bu güzel ahlak kurallarını öğütleyen pek çok ayet vardır.
Kötü ahlakı yasaklayan birçok ayet de vardır. Rabbimiz insanlara ve tüm canlılara zulmetmeyi, gıybet yapmayı, yalan söylemeyi, iftira atmayı, kuşku yaratmayı, alay etmeyi, insanlara kötü söz söylemeyi, onları toplum içinde küçük düşürmeyi, işlerine hile karıştırmayı, cimriliği, bencilliği, sorumsuzluğu, kıskançlığı, kibirli olmayı, gösterişi, israfı, öfkeyi, hırsı, kini, intikamı, toplum içinde bozgunculuk yapmayı ve benzer kötü davranışları şiddetle yasaklanmıştır. Bunları yapanlar hem bu dünyada hem de ahiret yurdunda cezalandırılır.
“Siz iftirayı dilden dile yayıyor, hakkında bilgi sahibi olmadığınız bir şeyi ağızlarınızla söylüyorsunuz; bunu da önemsiz sanıyorsunuz; halbuki Allah katında o büyük bir şeydir. O kulağınıza geldiğinde ‘Bunu konuşmak bize yakışmaz, fesübhânallah, bu apaçık bir iftiradır’ deseydiniz ya! Eğer gerçek müminlerseniz, Allah size bir daha asla böyle bir şey yapmamanızı öğütlüyor. Allah size âyetleri açıklıyor; Allah ilim ve hikmet sahibidir. Müminler arasında ahlâksızlığın yaygınlaşmasını isteyenlere dünyada ve âhirette can yakıcı bir ceza vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz.” (24/Nûr Suresi, 15-19. ayetler)
Ahlaksızlığa Göz Yumanlar da Cezalandırılır
Allahutaala ahlak ilkelerinden bahsettiği bu ayetlerde insanlara iftira atmayı, yalan söylemeyi, dedikodu yapmayı yasaklıyor ve önemsiz gibi görülen bu davranışları ahlaksızlık olarak nitelendiriyor. Ayrıca hem ahlaksız davranışta bulunanların hem de bunlara kulak vererek ahlaksızlığın yaygınlaşmasına katkı yapanların dünyada ve ahirette cezalandırılacaklarını beyan ediyor.
Buradan çok önemli bir sonuç çıkarıyoruz; demek ki iftira atan, dedikodu yapan insanları dinleyerek tepki göstermeyenler de ahlaksızlığa ortak olmaktadır. Bazı insanlarda rastladığımız böyle yanlış bir davranış vardır. Ortamda dedikodu yapıldığında susarlar ve böylece o ahlaksızlıktan uzak kaldıklarını düşünürler.
Oysa doğru olan, ‒ayet-i kerimede buyrulduğu gibi‒ “Bunu konuşmak bize yakışmaz, fesübhânallah” diyerek gıybet ya da dedikodu yapan kişiyi susturmak ve Allah’ın ahlaksızlık olarak nitelendirdiği davranışın önüne geçmektir.
Eğer çevremizdeki bazı insanların davranışlarında gerçekten düzeltilmesi gereken bir durum varsa, onlar haklarında çirkin bir şekilde konuşularak dışlanmamalıdır. Ahlak ilkelerine uygun olarak ıslah yoluna gidilmeli ve topluma kazandırılmalıdırlar. Güzel ahlak sahibi olmak böyle davranmayı gerektirir.
“Bu yüzden Allah onlara dünya nimetini ve âhiret nimetinin de güzelini verdi. Allah, güzel davrananları sever.” (3/Âl-i İmrân, 148)
Güzel ahlak bizim en şerefli ve en değerli hazinemizdir. Bu dünyadaki ve ahiretteki bütün güzellikleri ve nimetleri güzel ahlakımız sayesinde elde ederiz. O halde bu şerefli hazinemize sahip çıkalım ve hiçbir zaman onu kaybetmeyelim.
Allah’ın cemali isimlerinin sıfatlarıyla iman edip ibadet yapmak ve celali isimlerinin sıfatlarının sadece O’na ait olduğunu bilerek onlardan sakınmak, insanın güzel ahlak sahibi olmasının en önemli gereğidir.
Müminler Allah’ın Er-Rahim isminin tecellisini tüm yaşamlarında uygulayarak Allah’ın bütün yarattıklarına karşı merhametli ve şefkatli olmalıdır. El-Mümin isminin tecellisiyle kendisine sığınanları korumalı, El-Müheymin isminin tecellisiyle de nefsini sürekli kontrol altında tutup kusurlarını düzeltmeli, tüm varlıklara merhametli davranmalı, onların ihtiyaçlarını gözetip yardımlarına koşmalıdırlar. Müminler El-Gafûr isminin tecellisiyle insanlara karşı affedici, El-Latif ile ihsan sahibi, El-Halim ile de insanlara ve bütün canlılara karşı her zaman yumuşak huylu olmalıdır. Es-Sadık isminin tecellisi ile müminler doğru sözlü olurlar ve doğruluktan hiçbir şekilde sapmazlar.
Müminler, Rabbin celali isimlerinden olan El-Mütekebbir, El-Azim, El-Cebbar, El-Kahhar, El-Kâbıd, El-Hâkim, El-Melik, El-Kadir, El-Kaviyy, El-Muktedir gibi adların anlamını bütün kâinatta görerek O’na sığınmalıdır. Azametin, büyüklüğün, sonsuz kudretin, hâkimiyetin sadece Allah’a ait olduğunu bilmeli ve bu ihtişam karşısında kullara sadece tevazunun yakıştığını görmelidirler.